5 Eylül 2011 Pazartesi

Türkiye'de Kitapçıda Yapılan İlk Şey

Türkiye'de kitapçıda yapılan ilk şey; kitabın fiyatına bakmak! Çünkü Türkiye'de kapak ve içerik değil, fiyat satar. 

Bugün kitaplardan konuşalım.



Herşeyden önce yazıma, çok sevdiğim Nuran Yıldız hocamın cümleleriyle başlamak istiyorum; "İyi yazmanın ilk koşulu, kimsenin okumayacağını düşünerek yazmaktır." Ne kadar doğru! Zihnimde belirlediğim ama bir türlü cümle içinde tasarlayamadığım bu gerçeği harika bir şekilde yazmış. Zaten pek kimsenin okumadığı şu garip bloğumu hiç kimse okumuyormuş gibi farzederek yazmaya devam edeyim. Bu kısım biraz konumuzla alakasız oldu. Herneyse.

Bugün öğle arasında kitapçıya gittim ve günlerdir okumak istediğim bir popüler kültür kitabı aldım. Her ne kadar tablacıda yarı fiyatına satılsada bağrıma taş basıp "kitapçıdan kitap alma keyfi"ni sürdüm. Kitapçıda gezinirken kendi kendime yapmamayı öğütlediğim şeyi her defasında yapıyorum; elime aldığım kitabın hızla arkasını çevirip sağ alt tarafta parıl parıl parlayan fiyat etiketine bakıyorum! Kendime engel olamıyorum çünkü kitap pahalı çünkü o kitabı ne kadar almak istesemde fiyat kitap tercihlerimde ilk sırada geliyor. Ne zamandır fiyatı yirmi lira olan bir kitap almadım. Yirmi liralık bir kitabı ben hep on liraya, beş liraya tablacıdan almışımdır. "Şöyle tek başıma güzeel bir kitapçıda hem kitabımı okuyayım hem de kendime kahve ısmarlayayım" diyeli çok oluyor. Kiminle konuşsam aynı şey! "Kitaba verdiğim paraya acıyorum" buradan da Türk'lerin kitap okuma alışkanlığı ortaya çıkıyor ki bu konuyu açmak yaralı parmağa işemekten farksız. Kitaba para harcamaktan gocunmam ama otuz liralık bir kitabı -içeriği ne olursa olsun- almak içimi sızlatıyor.




Para para para!

Herşeyde olduğu gibi yine para herşeyin önüne geçiyor. Piyasada bedava dağıtılan kitaplar genelde dini içerikli kitaplar oluyor. Aa ne oldu radikal islamcılar rahatsız mı oldunuz? Herneyse şimdilik dini kitaplar okuma eylemi isteği içinde değilim ve hiç bir şey için söz veremem ehe he.Tam Amerikan filmi diyalogları gibi oldu; hiç bir şey için söz veremem tripleri falan eheh. Diyeceğim o dur ki sevgili dostlar bunu yazan tosun, okuyana kosun ahahah diyeceğim bu değil tabikide ama "diyeceğimi" unuttum en iyisi "yiyeceğimi" yazayım ahahah hay allah ya naber nasılsın? 
İşte sevgili dostlarım kimse okumuyor nasılsa hissiyatları içinde yazı yazıncada ortaya böyle ipe sapa gelmez şeyler çıkıveriyor. O nedenle herkes okuyormuşçasına bir hissiyatla yazmak en iyisi. Hem böylesi ne kadar güzel ne kadar hoş.
İşte sevgili ve pek muhterem okurlarım...Çiçek gibi, mis gibi bir Türkiye'nin güncel konusunu nasıl da bir pisliğe çevirdim. Bu konudan çok ekmek yiyebilirdim ama olmadı. Bugünlük bu kadar.

Ajansta ne kadar sıkıldığımı tahmin etmenizi umuyorum.

Sizi sevgiyle uğurluyorum.

Ersin Karabulut'u özledim. Gidip biraz güleyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder